çocukluğumuzun son demleri, artık yavaş yavaş büyüyoruz. büyüdüğümüzü belli etmek için büyükleri taklit ediyoruz. neden böyle yaptığımızı bildiğimiz falan yok sadece büyümek nedir bilmiyoruz büyüklere bakıp öğrenmek istiyoruz. ilkokul bitmiş, artık okulun orta yıllarında, bir yandan aşkı öğrenip diğer ayndan sırf zorunluluktan siyaseti öğreniyoruz...
en zor yanı buydu aslında yaşamın.. tenimiz esmerdi ve bu ülkenin doğusundan gelmek suçtu.... çocukluğumun uzun zamanı bu şehirde geçti, çocukluğumun uzun zamanını bu şehir çaldı. şimdi dönüp baktığımda geriye, nasıl geçti dese biri bana, bu yıla kadar nasıl geldin diye sorsa... tek kelime çıkar ağzımdan ; savaş....
hep bir savaş içinde, hep kavgalarla geçen çocukluk yaşadıktan sonra anlıyorum şairin, "doğdukları coğrafyadan dolayı kavgacı sanılan..." sözünü.. ama eklemek istediklerim oluyor hep o sözcüklere... doğdukları yerden dolayı her yerde ezilen, her yerde başkaldıran çocuklarız...
kendi toprakları kendilerine yasaklanıp, dillerine sürülen kelepçelerle aynı vatanın başka topraklarına sürülen, sürüldükleri yerlerde kalmaları yasaklanıp " geldiğin yere git" denilerek vatansızlaştırılan çocuklarız.. bir yandan bu ülkeyi vatan kabul edip, diğer yandan vatanında "vatan haini" ilan edilen bir nesil olarak büyüdük...
evde başka, sokakta başka dil konuştuk çoğu zaman... okulda tek dil türkçeydi ancak evde tek kelime türkçe konuşulmadı.. anne demeyi, baba demeyi okulda öğrendik ama her okul dönüşü evin kapısını "daye ez bırçi bum" diye açtık. sonra türküler duyduk evde, camları, perdeleri kapatarak dinlediğimiz, ezberlediğimiz ancak sokakta ıslık olarak dahi çalamadığımız türküler...snra o türkülerin anlamını öğrendik, öğrendikçe şaşırdık. sadece aşkı anlatıyordu şarkılar ve biz kendi dilimizde aşkı anlatmanın yasak olduğunu öğrendik...
sokakta öğrendik kart kurt seslerinden geldiğimizi ve insan etiyle beslendiğimizi ama uzun zaman evimize et girmedi ve ne kadar dikkatli baksamda yoktu kuyruklarımız...
büyümeye başladık, okulun orta yıllarında, yabancı dil diye ingilizce öğrendik...işte o vakitler evdeki dilimiz kürtçe, sokakta türkçeydi, yabancı dilimizde ingilizce... ama biz ne türktük ne ingiliz...kürtlüğümüz de gitgide unutturuluyordu bize...
üç dil ya da daha fazla dil bilip, hiçbir dile anadilimiz diyemeden büyüdük...
alışamadığımız bir şehirde, alışamasakta yaşamaya mecbur kaldık. etrafımızda herkes beyazdı, üst komşumuz tatar, alt komşumuz boşnaktı ve biz bu ülke de büyüdüğümüz halde esmer tenliyiz diye suçluyduk..
hangi dilde rüya görürsen o dil anadilindir demişti bir yazı, ama biz bazen kürtçe, bazen türkçe başka dil öğrendiğimizde de o dilde rüya görürdük....
sahi; anne, ben kürt müyüm?...