Bir imparatorluğun yıkılışına, Cumhuriyet ile gelen yeni düzene ayak uydurmuş ve iki 'Dünya Savaşı' atlatmış bir Fransız okulunun, Notre Dame De Sion'un Türkiye macerası, kül rengi duvarlar arasında, bambaşka renkler taşır.
İşte bu farklı renklerin peşinde, Ülkem Özge Sevgilier, Popüler Tarih için, özel bir dosya hazırladı...
Eğitim serüvenine bundan tam yüz elli yıl önce başlayan Notre Dame de Sion, bugün karma bir lise olarak öğrenci yetiştirmeyi sürdürüyor. Okul, İstanbul'da Elmadağ olarak bilinen kesimde, Taksim-Harbiye arasındaki yol üzerinde yer alıyor.
O bölge, okulun kurulduğu yıllarda 'Pangaltı' adıyla anılıyordu. Dame de Sion binası, 1843'te Papa'nın İstanbul temsilcisi Monsenyör Hillerau tarafından, hemen yanındaki Saint-Esprit Kilisesi ile birlikte inşa ettirilmişti.
O yıllarda Pangaltı, yerleşim yeri olarak, pek rağbet görmüyordu. Kilisenin önünden geçen isimsiz yolun diğer tarafında, Taksim'e kadar, boylu boyunca bir Ermeni mezarlığı uzanıyordu.
Monsenyör Hillerau Beyoğlu'ndaki Katolik cemaatine hizmet vermeye giderken, Pangaltı'daki binayı Filles de la Charité rahibelerine okul olarak kullanılmak üzere kiraladı.
Bu rahibe grubu aslında, on beş yıl önce Galata'da kurdukları okul ve yardım merkezine güvenli bir yuva arayışındaydı. Galata'dan sonraki durakları Taksim'de aradıklarını bulamamış, salgın hastalık ve yangın tehdidini yanı başlarında hissederek, daha sakin ve korunaklı bir yer bulmaya niyet etmişlerdi: Pangaltı'daki bu bina onlar için biçilmiş kaftandı.
Filles de la Charité rahibelerinin bir araya gelme amacı, "yoksullar içinde en yoksul olana yardım eli uzatmak" idi. Kendilerini, olumsuz şartlara doğan ve bu şartlarda yaşamak zorunda kalan talihsiz insanlara yardım götürmeye adamışlardı.
Yoksullara ulaşmak için kurulan bu okul, zaman içinde, kuruluş amacından ve görev alanından çok farklı bir anlam yüklenmişti. Artık, İstanbul'un önde gelen Levanten aileleri kız çocuklarının burada eğitim almasını istiyordu.
Başta hedeflenen sınırlar aşılmış; 19. Yüzyıl'ın sosyal atmosferi içinde, bu yeni okulun eğitimdeki ağırlığı hissedilir olmuştu.
Katolik dünyasında eğitim alanında adını duyurmuş Notre Dame de Sion rahibeleri, 1856 yılında İstanbul'dan bir teklif aldılar. Notre Dame de Sion'un önde gelen ismi Peder Théodore Rattisbonne'a iletilen bu teklifte, Osmanlı İmparatorluğu başkentine gelerek okul yönetimini devralmaları isteniyordu.
Notre Dame de Sion'un on iki rahibesi 1856 Ekim'inde, Sinai adlı gemiyle Marsilya'dan İstanbul'a geldi. Bavullarında birkaç küçük eşya, zihinlerinde batının masalsı öykülerine konu olmuş hayaldeki doğu vardı. Galata'ya ayak bastıklarında onları neyin beklediğini bilmiyorlardı.
Levanten aileler, başlarda tereddüde kapılmış olsalar da, Notre Dame de Sion rahibeleri kısa zamanda Filles de Charité rahibelerini aratmayacak bir çalışma sergilediler. Okul, bir anda, bütün milletlerden ailelerin kız çocuklarını göndermek istedikleri bir eğitim kurumuna dönüştü.
19. Yüzyıl'ın sonlarında, Osmanlı cephede ve müzakere masasında toprak yitiriyor, Notre Dame de Sion okulları ise, sınırlarını genişletiyordu. 1876'da İzmir'deki Filles de Charité'nin İzmir'deki okulunda İstanbul'dakine benzer bir devir teslim yaşandı. Okulun ilk başrahibesi ve müdürü Pangaltı'dan İzmir'e gelen M.M. Electa oldu.
II. Abdülhamid tahtı V. Murad'dan devraldığında, Notre Dame de Sion için de yeni bir dönem başladı. Okul, kullanılan binalara sığamaz olmuştu. Bu sorunu gidermek için yeni binalar alınıyor; ahşap evler yıkılıp yerine taş binalar dikiliyordu. Parasız okul başka bir yere taşınıyor ya da hali hazırda kullanılan binaya yeni katlar çıkılıyordu.
1886'da Feriköy'de, çocukları sıcak yaz günlerinde götürebilecekleri bir bahçe buldular. Tereddüt etmeden satın aldılar. Aynı yıl, bu bahçenin hemen yanı başındaki bağı kiraladılar, amaçları yaşlılar için huzurevi ve öğrenciler için yazlık bir ev yapmaktı.
Ancak bu binaları daha sonra çok başka bir nedenle kullanacaklardı. 1894'teki büyük İstanbul depremi sırasında, bu eve sığınacaklardı.
Notre Dame de Sion, 20. Yüzyıl'ı M. M. Gonzales'in başrahibeliğinde karşıladı. En büyük sarsıntıyı on beş yıl önce geçirmiş, okulun kurucularından Peder Théodore, Peder Mari ve M. M. Louise'i aynı yıl içinde kaybetmişlerdi. Şimdi görev kurucu rahibelere düşüyordu.
Notre Dame de Sion önce ağırlıklı olarak Katolik ailelerin, ardından başka cemaatlerin ve tereddütle geçen uzun bir dönemin ardından, Müslüman ailelerin kızlarını yetiştiren bir kurum olarak kendini kabul ettirdi.
Verilen eğitim çok küçük farklarla Fransa'nın geleneksel eğitim programlarına denkti. Kurum aslında bir 'Fransız Katolik okulu' idi; ama farklı millet ve dinlerden öğrencileri bir arada yetiştirebilmek için önemli yenilikler yapmaktan kaçınılmıyordu.
Osmanlı devleti, Müslüman çocuklarının yabancı okullara gitmesini doğru bulmuyordu. Müslümanlar buna rağmen kabul edilirse, programda ya da eğitim sisteminde köklü değişikliğe gidilmesi gerekebilirdi. Bu durum Katolik aileleri uzaklaştırabilirdi.
Okul, hem Osmanlı devletiyle hem de Katolik ailelerle iyi ilişkilerini koruyabilmek için, Müslüman öğrencileri kabul etme konusunda çekinceli davranmıştı. Öğrenci kayıtlarına göre, ilk Müslüman öğrenci, kuruluştan yaklaşık kırk yıl sonra okula kabul edilmişti. 1886'da kaydolan Nezihe Sırrı ve Feride Sırrı (Sırrı Paşa'nın kızları), ilk Müslüman öğrenciler olarak okul tarihine geçeceklerdi...
I. Dünya Savaşı, Notre Dame de Sion'da da derin izler bırakmış... Osmanlı, 1914'te savaşa dahil olduğunda, karşı cephede savaşan devletlerin okullarını kapatıyor, binalarına da el koyuyordu.
18 Kasım 1914'te, Notre Dame de Sion ve 480 öğrenci için, uzun ve sancılı bir dönem başladı: Okul I. Dünya Savaşı süresince kapalı kalacak, bazı rahibeler 'düşmanla işbirliği' ve 'vatana ihanet' suçlarından yargılanacak, geri kalan rahibeler Vatikan toprağı sayılan Saint-Esprit Kilisesi'ne bakan kısımda yaşamak zorunda kalacaklardı...
Okul binası, savaş sonuna kadar, mühendis mektebi ve hastane olarak kullanıldı. Savaş, İtilaf Devletleri'nin zaferiyle sonuçlanınca, Osmanlı devletinin el koyduğu binalar eski sahiplerine geri verilmeye başlandı.
Okulun kapatılmasından tam dört yıl sonra, mühendis mektebi öğretmen ve öğrencileri, okulu arka kapıdan terk ederken, anahtarını rahibe M.M. Polycarpe'ye teslim ettiler.
Ardından Feriköy ve Kadıköy binaları da geri verildi. Savaş süresince eski günlere dönme özlemiyle bekleyen rahibe ve öğretmenler işlerine kaldıkları yerden devam etmek için vakit kaybetmeyeceklerdi...
Cumhuriyet dönemine kadar, Notre Dame de Sion'da Fransa'daki eğitim sistemi uygulandı. Öğrencilere, Fransız eğitim kurumları diplomaları verildi.
Savaştan sonra yeniden açılan okul, bu kez Cumhuriyet rüzgârının etkisi altındaydı. Cumhuriyet'in ulusal ve laik eğitim politikaları, Türkiye'deki bütün diğer okullar gibi, Notre Dame de Sion'un da eğitim sistemini, öğretmen ve öğrencilerini etkiledi.
1924'ün Ocak ayında yayımlanan tamimde, yabancı okullara bina içindeki dinî alâmetlerin kaldırılması emrediliyordu. Müslümanlar ve başka mezhepten öğrenciler okullardaki dinî ayinlere kesinlikle katılmayacaktı.
3 Mart 1924'te kabul edilen Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile yepyeni bir düzen gelmiş, ülkede faaliyet gösteren bütün eğitim ve öğretim kurumları merkezin denetimi altına girmişti.
Önce medreseler kapandı. Yabancı okullarında endişeli bir bekleyiş başladı. Sırada onlar mı vardı?..
Notre Dame de Sion simgeleri kaldırmakla ülkeyi terk etmek arasında seçim yapmak zorunda kalmıştı. Bekleyiş uzun sürmedi ve Papa'dan dinî simgeler hakkındaki görüşünü içeren bir telgraf geldi; "Haçın kaldırılmasındansa, okulların kapanması yeğlenmelidir".
7 Nisan'da okullar açıldı; ama yapılan tercih belliydi. Okulu incelemeye gelen müfettiş yeni kanuna aykırı uygulama tespit etmiş, yeni düzenleme istediğinde dirençle karşılaşmıştı.
Okul kapatılacaktı. Rahibeler Fransa'ya dönmek yerine, bekleyip gelişmelerin sonuçlarını yaşamaya karar verdiler.
Fransa ve İtalya'nın verdiği notalar fayda etmedi; Cumhuriyet Hükümeti attığı adımdan geri dönmedi. Bunun üzerine okulda yeni kuralların kabul edilmesi kararlaştırıldı. Eğitime yedi ay sonra yeniden başlandı. Yeni öğretim yılı, Notre Dame de Sion için yepyeni bir dönemin de başlangıcıydı...
Artık bütün ders kitapları ve ders programları devlet tarafından denetleniyordu. Okuldaki dinî semboller kaldırıldı, rahibeler "mabetler dışında dinî kisvelerini giymeyeceklerdi". Cumhuriyet ile birlikte, Türkiye gibi, Notre Dame de Sion da laik bir yapıya kavuşuyordu...
II. Dünya Savaşı, Türkiye'yi etkisi altına almıştı. Okul, o yıllarda öğrencilerin dışarıdaki endişeli atmosferden etkilenmemeleri için büyük çaba sarf ediyor, eğitim her zamanki gibi sürdürülüyordu.
Tarabya sırtlarında yaşayan rahibeler Alman elçisi von Papen ile komşuydu. Savaş başlamadan birkaç ay önce bayan von Papen rahibeleri ziyarete gelmiş, sonra da düzenli olarak ailece şapeldeki ayinlere katılmışlardı. Savaş başladıktan sonra da bu ziyaretler sürdü. İki komşu ülke savaştayken, onların İstanbul'daki temsilcileri iyi komşuluk ilişkilerini sürdürdüler.
Savaş biterken okulun idarî kadrosunda bazı değişiklikler oldu. 1937'den sonra okul müdürlüğü görevini yürüten başrahibenin yanına bir Türk başyardımcı atanmıştı.
İlişkiler iyi başlamış; ama zamanla ortaya çıkan fikir ayrılıkları büyük sorunlar yaratmıştı. Anlaşmazlığı aşmak için başrahibe Fransa'ya çağrıldı, Türk başyardımcı da başka bir okula atandı.
O günden sonra okul, idare sistemi yenilendi. Okul müdürlüğü ve başrahibelik görevlerinin başka kişiler tarafından yürütülmesine karar verildi. Okul düzeninde olsun, din ve dünya işleri birbirinden ayrılıyordu. Bu iki görevi iki farklı görevli yürütecekti. Yeni atanan Türk başyardımcıyla birlikte daha uyumlu bir dönem başladı. Ara ara küçük gerginlikle yaşansa da, kısa zamanda aşıldı...
Notre Dame de Sion'un Tarabya'daki konutu ve Pangaltı'daki okulu 1955'in 6-7 Eylül olaylarının da hedefi olmuştu. Önlem olarak bazı rahibeler Fransa'ya geri döndü, şiddetlenen milliyetçilik dalgasında, büyük hedeflerden biri olmamak için, ne gerekiyorsa yapılmalıydı.
Binaların hiçbirini boş bırakmadan sessiz sedasız eğitime devam edeceklerdi: Bir imparatorluğun yıkılışına, Cumhuriyet ile gelen yeni düzene ayak uydurmuş ve iki 'Dünya Savaşı' atlatmışlardı. Bu dönemi de fazla kayıp vermeden atlatacaklardı.
12 Eylül döneminde de bazı sıkıntılar yaşandı. Askerî yönetim bütün kurumlar gibi, okulları da mercek altına almıştı... Ama bunlar da atlatıldı.
Notre Dame de Sion, kurulduğu günden bu yana, İstanbul'un en önemli okullarından biri oldu. Hayatın her alanında çalışan ve üreten kadınlar yetiştirdi.
Okul, ilkelerinden vazgeçmeyen, bir yandan da çağa ayak uydurmayı bilen bir çizgide ilerledi. 1996-1997 öğretim yılında, okul ilk erkek öğrencileriyle tanıştı. Temel eğitim sekiz yıla çıkınca, orta sınıflar kademeli olarak kapandı. Bugünün Notre Dame de Sion'u, hazırlık sınıfıyla birlikte, beş senelik karma bir lise olarak, eğitimi sürdürüyor.